Page 18,
Column 1 |
Bu güçlerden hiçbiri bugüne
kadar bu halk da bir medeniyet, bir kültür sahibidir dememiştir. |
None of these powers
have so far recognized us as a nation with culture and
civilization. |
Yazım alanında da bu dile
getirilmemiştir. |
This problem is so far
even not haven made discussable. |
İşte tüm bunlar, halkımızın
her şeye kara bir tablo gibi bakmasına yol açmıştır.
|
All these matters
together caused that our people is being considered as a sort of
black (undesired) table. |
Ve bu da göç hareketinin
başlıca nedeni olmuştur. |
And this also is the
cause for their Diaspora. |
Şimdi biz, göç olayının
nedenleri üzerinde dururken, bu sadece göçü anlamak için değil,
halkımızın anavatana dönüşünü sağlamak için de olmalıdır
diyoruz. |
The previously discussed
issue of Diaspora does not mean that we want to learn something
about Diaspora, but that our people return to their motherland
that is what we want to say. |
Bunu mutlak tarzda bilince
çıkarmak zorunluluğu var. |
It is difficult to
explain this to our people. |
Bu anlamda, olayın daha da
anlaşılması için tarihte rastlanan Aramilere de değinmek
gerekir.
|
To explain the matter
more accurate in this regard, it is necessary also to give
account of the in history known Arameans. |
Başkan APO:
Tabii, bunu da dinlemek isterim.
|
Of course, I wish also
to hear about that. |
A.D.Ö:
Aramiler de Asurilerin bir
parçasıdır. |
A.D.O:
The Arameans are also a part of
the Assyrians. |
Başkan APO:
Hangi tarihte yaşarmışlar ? |
Voorzitter APO:
In which era did they live? |
A.D.Ö:
Bunlar M.Ö. 1500 yılarında tarihte görülüyorlar.
|
A.D.O:
In the history they appear in the year 1500 BC. |
Asurilerin topraklarında
yaşıyorlardı, yani iki nehir (Dicle, Fırat) arasında.
|
They were living in the
area of Assyrians, that is to say, the two rivers (Tigris,
Euphrates). |
Aramiler ayrı kabileler gibi görünseler de, kültür ve
medeniyetleri Asurilerinkiyle iç içe geçmiş ve daha sonra da
zaten içlerinde erimişlerdir. |
Even if the Arameans are
considered as a separate people, they thoroughly were connected
with the Assyrians as regards their culture and civilizations
and after that they vanished anyway. |
Başkan APO:
Peki kökenleri nedir ? |
Chairman APO:
Okay, what is their origin? |
A.D.Ö:
Mezopotamyalı Asuri kökenli olduklarını
söyleyebiliriz. |
A.D.O:
We can say that they are the
descendants of the Assyrians of Mesopotamia. |
Arap olmadıkları kesindir.
|
For sure, they are no
Arabs. |
“Oromoye” (Aram)
kelimesinin anlamı Süryanice’de “yüksek”, “yüce” demektir.
|
The meaning of the word
“Oromoye” (Aram) in Syriac is “Big”, “High”. |
“Aram” aynı zamanda bir
isimdir de. |
At the same time “Aram”
is also a name. |
Bu nedenle onlar bu adı
kendilerine vermişlerdir. |
For this reason they
apply this name to themselves. |
Başkan APO:
Bizim komşu bir köyün adı da Aram’dır.
|
Chairman APO:
One of our neighboring village also has a name Aram. |
Bu kelime de o zaman
Süryanice’den gelmedir. |
In that case this word
must also have been originating from Syriac. |
Yani diyorsunuz, Aramlılar
Arap değildir. |
In other words, you say
that the Aramean are not Arabs. |
A.D.Ö:
Kesinlikle değiller. |
A.D.O:
Absolutely, they are no Arabs. |
Dillerine de Aramice
denilir. |
Their language is also
called Aramaic. |
Bizim konuştuğumuz dil de
aslında Aramicedir ki buğün buna Süryanice denilir.
|
Also our language which
we now speak is actually Aramaic, yet in our days it is called
Syriac. |
Veya şöyle diyelim:
Edebiyat dilinde Süryanice’ye Aramice deniliyor. |
We can put it like this:
in literature Aramaic is also being called Syriac. |
Kilisenin de hala kulandığı
dil Aramice’dir. |
In the church still
Aramaic is used. |
Başkan APO:
Sanırsam Aramiler Urfa’da çok yaşamışlar, çünkü
medeniyet izlerine halla rastlaniliyor. |
Chairman APO:
I thought that many Arameans lived in Urfa, for there still
traces of civilization can be found. |
Page 18, Column 2 |
A.D.Ö:
Evet |
A.D.O:
Yes. |
Hakkari’den Urfa´ya kadar
olan bölgede yaşamışlardır. |
They lived in the area
of Hakkaria to Urfa. |
Özellikle Midyat
dolaylarında yoğunlaşmışlar. |
In particular they were
concentrated in the environs of Midyat. |
Süryaniler bu toprakları
“Aram”, yani “yüce” olarak adlandırmışlar, bunları kutsal
topraklar olarakkabullenmişler. |
The Syrians have made
this land known as “Aram”, that is to say “High”, they accepted
it as a holy country. |
Bu anlamda “Aram” sözcüğü
kutsallığı da ifade etmiş oluyor. |
In this sense, it also
becomes clear the holiness of the name Aram. |
Hatta M.Ö. 7. yy’da Asur
kıralı Senherib Aramiceyi ülkenin resmi dili kabul etmiştir.
|
Even in the year 700 BC
the Assyrian king Senherib officially adapted the Aramaic
language as the language of the region. |
Başkan APO:
Peki Aramice Asurice’ye çok yakın mı? |
Chairman APO:
Is Aramaic much close to Assyrian? |
A.D.Ö:
Aynıdır, sadece ayrı bir lehçe
gibidir. |
A.D.O:
It is the same; it is only a
dialect of it. |
Başkan APO:
O zamandan kalma metinleri anlayabiliyor musunuz? |
Chairman APO:
Do you understand the survived texts also today? |
A.D.Ö:
Daha önceleri çivi yazısı kullaniliyordu. |
A.D.O:
In the beginning they used the cuneiform (script) |
Aramice, Asurice’nin modern biçimdir. |
Aramaic is a modern form
of Assyriac. |
Başkan APO:
Demek istediğim, Aramice sözcükleri anlıyor musunuz?
|
Chairman APO:
What I want to say is whether you do understand the Aramaic
words? |
A.D.Ö:
Evet, şu anda konuştuğumuz dil Aramicedir.
|
A.D.O:
Yes, the current language we speak is Aramaic. |
Büyük İskender döneminde
Helenler Asurice’ye Süryanice demişler, Aramice’yi resmi dil
olarak kabul etmişler. |
At the times of
Alexander the Great they called Assyriac “Syriac” language,
Aramaic was officially recognized. |
Ardından da halk Süryani
kavramı etrafında bütünleşmeye başlamıştır. |
Hereafter the Syrian
people started to implement this concept in the area. |
Arami dilinin temel iki
lehçesi var: Doğü ve Batı lehçeleri. |
The Aramaic language has
two dialects: East- Aramean and West- Aramean. |
Milattan sonra 452 yılında
Bizanslıların dönetiminde Makedonya’da (Bizansa yakın) kilisenin
büyük bir kongresi yapıldı. |
In the year 452 AD, at
the times of Byzantines, a meeting was held in Macedonia in the
church most allied to the Byzantine church. |
Bu dönemende Süryaniler üçe
bölünüyor ve Nasturiler de bu tarihte ortaya çikıyor. |
In these times the
Syrians got divided into three groups and also in these times
the Nestorians emanated. |
Süryani Ortodokslar da
Yakubiler olarak adlandırlıyor. |
The Syrian Orthodox also
became known as Jacobits. |
Bizans egemenliğini takip
eden Süryanilere de Melikiler denildi. |
The Syrians who followed
the Byzantine emperor were called Melkits. |
Süryanice’de Meliki (Melko)
‘nın anlamı “saltanat” veya “sultan” demektir. |
The meaning of Meliki (Melko)
in Syriac is “principality” or “sultan”. |
Başkan APO:
Yani Melik kelimesi de ordan mı geliyor? |
Chairman APO:
That is to say that the word Melik originates from there?
|
A.D.Ö:
Evet. |
A.D.O:
Yes. |
Uraldan yana olanlara
denilir. |
Since the times of Ural,
the followers were called so. |
Başkan APO:
Bu durumda hangiler işbirlikçi oluyor? |
Chairman APO:
Whom of them is the collaborator? |
A.D.Ö:
Katolikler, yani Bizansı kabul edenler
işbirlikçi oluyor. |
A.D.O:
The Catholics, that is to say those who followed Byzantines are
the collaborators. |
Ortodokslar taviz
vermeyenlerdir ve halen de Süryanidirler. |
The Orthodox did make
concessions, until today they are Syrians. |
Başkan APO:
Süryani Ortodokslar halen radikal….
|
Chairman APO:
The Syrian Orthodox still being radical…
|
A.D.Ö:
Evet |
A.D.O:
Yes. |
Page 18, Column 3 |
Başkan APO:
İşbirlikçiler şimdi kimdir yani? |
Chairman APO:
That is to say, who are the collaborators? |
A.D.Ö:
Şam, Halep, Lübnan, Hama, Humus ve Latikiye´de
bulunan Rum-Orthodokslar. |
A.D.O:
The Rum Orthodox who live in Damascus, Aleppo, Lebanon, Hama and
Latigya. |
Bunlar Melikilerin
devamıdır. |
These are the followers
of the Melkits. |
Ama bunlardan bir kısmı
yine Katoliktir. |
However a part of them
again is Catholic. |
Melikiler de sonradan ikiye
bölüdü. |
After this the Catholics
also got divided into two groups. |
Şimdilik bir kısmı Rum-
Ortodoks, bir kısmı da Rum- Katoliktir. |
At this moment a part of
them is Rum Orthodox and the other part is Rum Catholic. |
Bu bölünme 1500 yıllarında
oldu. |
This division came into
being in the year 1500. |
Her iki kesim de Süryani
dilini tümden unutmuştur, milli duygurlanı tümden yitirmiştir. |
Both groups have
completely forgotten the Aramaic language, totally lost
awareness of their ethnic origin. |
Melikiler 6. yy’da yaşayan Marun isminde bir kadise (azize)
inanıyorlar. |
The Melkits believe in
the 6th century St. Maron. |
Lübnan’da hala yaşayan Maruniler bunların devamıdır, yani Maruni
Süryanilerdir. |
The Maronites in Lebanon
are their followers, that is to say the Maronite Syrians.
|
Kiliseleri de hala
Süryani-Maruni ismini taşımaktadır. |
Their churches still
bear the name Syrian- Maronite. |
Ama milli özellikleriyle
biz Süryanilerden uzaklaşmıslardır. |
However as regards their
ethnic traditions they are drawn apart from the Syrians. |
Öte taraftan, 14.-15. yy’da
Asurilerin bir kısmı Papa’ya
bağlanıyor. |
On the other hand a part
of the Assyrians accepted in the 14th – 15th
century the pope of Rome. |
Nasturilerin bir kısmı
katolik oluyor. |
A part of the Nestorians
becomes Catholic. |
Papa bunlara yeni bir isim
veriyor. |
The pope gives them a
new name. |
Babil Keldanileri.
|
The Chaldeans of
Babylon. |
Bu durum halkın yeniden
ikiye bölünmesine neden oldu. |
This situation caused
the people again being divided into two (groups). |
Ayrılan Katolikler artık
kendilerini Asuri kabul etmiyorlar, “Biz Katholikiz” demeyle
yetiniyorlar. |
The separated Catholics
do not consider themselves as Assyrians, it is sufficient if we
“call ourselves Catholics”, they say. |
Milli duyguları tümüyle yok
edilmiştir. |
Their consciousness of
their ethnical origin is completely being put aside. |
Halk gereçekliğimizi,
kültür ve tarihimizi kısaca böyle ifade edebiliriz. |
In short, the truth
about our people, culture and history can be explained in this
way. |
Umutluyum ve tekrar
çağırıyorum: Bundan sonra daha fazla ülkeye yönelmeyi, halk
gerçekliğine yönelmeyi, bunu özgürlük temelinden yeniden
sağlamayı gerçekleştirmelisiniz. |
I am hopeful and I
again repeat: Hereafter we have to help extra the country to
progress, to improve the real status, this on the fundament of
liberation to blow a new life in it. |
Başkan APO:
Asuriler kökenleri itibarıyla Arap değiller
öyleyse, değil mi? |
Chairman APO:
The Assyrians do not descend from Arabs, do they? |
A.D.Ö:
Asuriler Araplardan daha eskidir.
|
A.D.O:
The Assyrians are older than Arabs. |
Araplar Mezopotamya
topraklarının güneyinden gelmişler. |
The Arabs originate from
southern Mesopotamia. |
Araplar “Arap” ismini
takanlar da Asurilerdir. |
Those who gave the name
“Arabic” to the Arabs were also Assyrians. |
Onlara “Araboyo”denilmiş ve
bunun anlamı da “Güneyli” demektir. |
They called them
“Arboye” and the meaning of this is “southerners”. |
Asurica “Arap” kavramının
başka bir anlamı da “Sahra” dır. |
Another meaning of the
word “Arabic” in Assyriac is “Sahra”. |
Bu durumda Araplar, “Sahra
halkı”, “çöl insanı” olarak adlandırılmış oluyorlar.
|
In this regards the
Arabs are called ”Sahra People”, “desert people”. |
Başkan APO:
Yani bu kelime Asurice mi oluyor? |
Chairman APO:
That is to say, this words originates from Assyriac?
|
Page 18, Column 4 |
A.D.Ö:
Kesinlikle evet. |
A.D.O:
Yes, absolutely. |
Bunu dilimizde iki anlamı
var; bir “Güneyli”, diğeri “çöl” Araplar bile Sahra’da yaşayan
Araplara hala “Araboy” (Arabi) diyorlar, yani “çöl insanı”
diyorlar onlara. |
This has two meanings in
our language, one is called “the Southern” and the other one
“desert” Arabs and even the Arabs living in Sahara are still
called “Araboye” (Arabs), that is to say “the people of the
desert”. |
Başkan APO:
Babiller, Akadlar, Sümerler kesinlikle Arab değil, değil me? |
Chairman APO:
The Babylonians, Akkadians, Sumerians are absolutely not Arabs,
right? |
A.D.Ö:
Değiller…. |
A.D.O:
No…… |
Başkan APO:
Ama Araplar bunları kendilerine mal ediyorler.
|
Chairman APO:
But the Arabs appropriate all of them to themselves. |
Böyle bir tarihin varlığı
iddia ediliyor. |
They claim that such a
history exists. |
A.D.Ö:
Kesinlikle Arap değiller. |
A.D.O:
They are absolutely no Arabs. |
Başkan APO:
Dilleri Arapçadan farklı mı oluyor? |
Chairman APO:
Is there language different than Arabic? |
A.D.Ö:
Evet |
A.D.O:
Yes. |
Süryani dilinde yazılan bir
sürü kitapları var. |
Many of their books are
written in Syriac. |
Başkan APO:
Hepsi Arapçadan afrklı? |
Chairman APO:
They all differ from Arabic? |
A.D.Ö:
Evet öyle. |
A.D.O:
Yes, that is so. |
Başkan APO:
Çivi yazısı var, Aramice var; bunlar Arapça değil o zaman ve
Arapça hatta yazı dili bile olmuyor, öyle mi? |
Chairman APO:
There is cuneiform, there is Aramaic; these are not Arabic, and
in those times Arabic did not exist in written form, right?
|
A.D.Ö:
Evet. |
A.D.O:
Yes |
Aslında Arapça dili
Süryanice dilinden etkilenmiştir. |
In reality Arabic
originates from Syriac language. |
Başkan APO:
Öyle mi? |
Chairman APO:
Is that so? |
Arapça Süryanice’den
etkilenmiştir. |
Arabic originates from
Syriac. |
Peki bu kesin mi? |
Okay, is that definite?
|
A.D.Ö:
Kesindir. |
A.D.O:
Definitely. |
Yazı konusunda özellikle
etkileniyorlar. |
The origin of their
script is in particular derived from that. |
Öte yandan bu iki dil
arasında biraz benzerlikler de var, ama asıl etkilenen Arapça
oluyor. |
On the other hand the
words of these two languages have many similarities, yet in
reality Arabic is being derived from. |
Araplar bazı harfleri
Süryanice’den almışlar. |
The Arabs have derived
some of their characters from Syriac. |
Başkan APO:
Öyle mi? |
Chairman APO:
Is that so? |
Bu çok ilginç. |
It is miraculous.
|
O
zaman İncil de büyük oranda Süryanice yazılmış oluyor, değil mi?
|
In that case the Bible is
to a great extent also written in Syriac, right? |
A.D.Ö:
Tabii, böyle oluyor. |
A.D.O:
Of course, it sounds like that. |
Başkan APO:
O zaman İncildeki bilgilerin büyük bir kısmı da
Asuri kaynağından geliyor sonucuna gidebiliriz? |
Chairman APO:
In that case we eventually can
say that a great part of the Bible originate from Assyrian
sources? |
A.D.Ö:
Evet, Asuri kaynağından geliyor.
|
A.D.O:
Yes, it is from Assyrian sources. |
Zaten İsa’nın kendiside Asuri kökenlidir.
|
Even Jesus Christ is
originally an Assyrian. |
O
topraklarda Asuriler de yaşıyordu. |
In these countries also
Assyrians lived then. |
Bir de o dönemlerde
Asurilerin ünlü savaşçıları da vardı. |
Firstly, in those times
there were also Assyrians who waged wars. |
Tevrat da yazıyor, Asuriler
ile Yahudilerin savaşı köklüdür diye. |
Also the old testament
mentions this, the war between Assyrians and Jews was fierce.
|
Page 18, Column 5 |
İslamiyet’in çıkışıyla
Süryanilerin büyük bir bölümü zorunlu olarak İslamiyeti kabul
ediyor. |
After the advent of
Islam a major part of the Syrians was forced to Islam. |
İslamiyet’le birlikte
bunlar Araplaşıyorlar da. |
Along with the
Islamisation they also got Arabised. |
Arablaşan Süryaniler Arap
medeniyetine büyük katkılar sunuyorlar. |
The Arabised Syrians
were considered as those who made a considerable contribution to
the Arabic civilization. |
Süryani kökenliler biçimde,
sanatta ve daha birçok alanda çalıştırılıyorlar.
|
The typical indigenous
Syrian working fields were Arts and various other fields. |
Başkan APO:
Anlaşılıyor.
|
Chairman APO:
Understood. |
Araplar, ilmi büyük oranda
müsülmanlaşmış Süryanilerden alıyorlar.
|
The Arabs have received
their knowledge to a great extent from Syrians. |
Peki bunlar nerede kalıyor? |
Okay, where do this
people live? |
A.D.Ö:
Humus, Şam, Halep, Bağdat, Musul ve Lübnan’da. |
A.D.O:
In Homs, Damaskus, Allepo, Baghdad, Mosul and in Lebanon |
Başkan APO:
Yani anlaşılan Arap uygarlığı önemli oranda
Asuri (Süryani) uygarlığından etkileniyor. |
Chairman APO:
In other words, we understand that the Arabic civilization
clearly for an important part originates from the Assyrian
(Syrian) civilization. |
Etkine nasıl bu kadar
girmişler acaba? |
One may wonder, how did
this influence take place in such a great extent? |
Epey Arabplaşma var demek
istiyorum. |
I want to say that there
exists a great Arabisation. |
A.D.Ö:
Evet doğrudur. |
A.D.O:
Yes, that is true. |
Süryanilerin zengin
tabakları kendi mal varlıklarını koruyabilmek için büyük oranda
Mülsümanlığı kabul ediyorlar. |
The rich Syrian class
accepted for a important part the Islam to protect they money
they had. |
Başkan APO:
Aynı bizdeki gibi değil mi? |
Chairman APO:
It is exactly the same happened with us, right? |
Ne kadar şeyh ve ağalar
Araplaşmayı, Müsülmanlaşmayı yaşadılarsa, Süryanilerle de böyle.
|
Likewise it happened
with the many arabised, Islamized (Kurdish) Sheiks and Aga’s, in
the same way it did happen with the Syrians. |
Müslümanlaşan Süryanilerde
var değil mi? |
There are also Islamized
Syrians, right? |
A.D.Ö:
Var. |
A.D.O:
There are. |
Binlerce, hatta
yüzbinlerce. |
By thousands, even by
hundred thousands. |
Suryiye ve Irak’ta taşayan
Süryanilerin durumu, Mısır’daki Kuptilere benziyor. |
The situation of Syrians
in Iraq and Syria ic comparable to that of the Copts in Egypt.
|
Mısır egemenliği geliştikçe
Kuptiklerin büyük bir bölümü de Arablaşıyor. |
When the power of Egypt
increased, many Copts became Muslims. |
Başkan APO:
Süryanilerin durumu da biraz onlarınkine
benziyor. |
Chairman APO:
The situation of Syrians reassembles also to theirs.
|
Arap değiller ama
Araplaşıyorlar. |
They are not Arabs, but
are being arabised. |
Bu durum mesela Cezayir’de
de var değil me? |
This situation also
exists in Algeria, right? |
A.D.Ö:
Doğrudur, Cezayır’da da var bu durum. |
A.D.O:
That is true, this situation also exists in Algeria.
|
Yalnız Süryanilerin
kültürü, medeniyeti, dili Araplar’dan farklıdır.
|
Only the culture, the
customs, the language of Syrians differs from that of Arabs.
|
Başkan APO:
O zaman Kürtlerle en çok iç içe yaşayan bir halk. |
Chairman APO:
In this case, it is the
closest nation living among the Kurds. |
Asuriler ovada uygarlığı
geliştirirken Kürtler dağlarda biraz geri kalmış.
|
When the Assyrians
extended their civilizations in the steppes, the Kurds remained
(underdeveloped) behind in the mountains. |
Asuri olayını Kürdistan
içinde bir gerçek olarak düsünmek gerekiyor. |
The Assyrian questions
should be considered as serious matter within Kurdistan. |
Şimdi anladığım kadarıyla,
Asuri Demokratik Örgütü’nün kendi halk tarihine yaklaşımı biraz
bize benziyor. |
As far as I understood,
the situation of the people represented by the Assyrian
Democratic Organization resembles little bit with our situation. |
Biz de bütün mezhepçiliğe,
aşiretçiliğe karşi geldik ve dinin etkisini de şöyle
değerlendiryoruz: Milli gerçeği mahfestmiştir. |
We also rebelled against
groups, denominations, tribes and (harmful) effects of the faith
can be evaluated as follows: The truth about nationality was
annihilated. |
Sahte dincilerin tahribatı
Süryani halkında çok daha derinliğine işlenmiş.
|
The damage caused to the
Syrian people by the fake clergy is very severe. |
Belki din, Ortodoksluk
biraz ayakta tutmuş ama, buna eleştirisel yaklaşımları da olumlu
buluyorum. |
Perhaps did the Orthodox
faith gain more ground, however this should be met with
constructive critics. |
Dini bütünüyle inkar etmek
doğru değil. |
It is not correct to
completely deny the faith. |
“Din kültürdür, yaşam
biçimidir,”görüşlerine katılıyorum ve fakat, dinci kesim mi
desem, yani dini çıkar temelinde kullananların da zarar
verdiklerini unutmamak gerekiyor. |
“Faith is culture, is a
kind of way of life”, I participate in the meetings, yet I
cannot say with certainty that they are faithful, that is to
say, we should also not forget those who cause damage by taking
the fait out of its context and misusing it. |
Her mezhepten yeni
demokratik bir halk oluşturmak önemli bir adımdır.
|
It is necessary to
establish within every denomination a democratic movement.
|
Yani kendi hareketlerini
böyle modern bir temele dayandırmaları önemli. |
That is to say that it
is important that their acts should be founded on a modern
foundation. |
Page 18, Column 6 |
Mülteciliğe karşi çıkma da
iyidir. |
It is also good to
prevent Diaspora. |
O de bize beziyor. |
That resembles also to
our situation. |
Buna daha yoğunca yer
vermek gerekiyor, daha fazla ağırlık vermek gerekıyor.
|
It is necessary to pay
more attention to this, to extra underscore. |
Yalnız fiziki mülteciliğe
değil, ruha düşüncede geri dönüş önemlidir.
|
However, this is not
only a physical Diaspora, it is also important to revoke as
regards the spiritual well-being. |
Yani bunu geliştirmek
lazım. |
That is to say, it is
necessary to improve this. |
Bu konuda düşünce
geliştirmek gerekiyor. |
In this matter it is
well to be more open-minded. |
Bence sınıf olayına da
dikat etmek lazım. |
To my opinion it is also
necessary to pay attention to the issue of denomination.
|
Bazılarının çıkarları var,
bu mülteciliğin başını çeker, yine bunlar dinciliğin de başını
çeker. |
Some of them have
interests, they are the leaders of Diaspora, and again they are
the leading figures of faith. |
Bunlara yönelik eleşitiri
geliştirmek uygundur. |
A proper critic towards
this kind of people is correct. |
Bunlara işbirlikçi
diyebiliriz |
We can say that this
people are collaborators. |
Sizde işbilikçilik tarihte
çok köklüymüş sanıyorum. |
I believe that also
within your people in the past treachery was huge. |
Bizans, Roma işbirlikçileri
gibi. |
Such as the
collaboration with the Byzantines and Romans. |
Bahsettiğimiz malını,
mülkünü koruma telaşınadüşen zenginlerin sahte Müsalmanlığı
gibi. |
Those whom we are
talking about who care only about themselves, their home, their
money and hearth, resemble to fake Muslims. |
Tüm bunlar halkın aleyhine
olmuştur. |
All these issues were
harmful to the people. |
Dar- milliyetçilik de iyi
değil. |
Limited kind of
nationalism is also wrong. |
Ben biraz bu
dar-milliyetçiliğin tehlikesini görüyorum. |
I consider limited form
of nationalism little bit dangerous. |
Çünkü ülke gerçekliğinden,
halk gerçekliğinden kendini soyutlamalar var. |
Because there are some
who withdraw from the reality of the region, form the reality of
the people. |
Şüphesiz; katliamların,
baskınların rolü belirgindir. |
Doubtlessly, the role of
killings and attacks is obvious. |
Ama bu daha da içe
kapanmaya yol açmamalı. |
However, in spit of all
these matters, je should not give up and hide. |
Mesela biz, Türkiye’ de
Türkler bu kadar bastırmalarına rağmen, sıkıştırmalarına rağmen
çok geniş bir açılım yaptık, Türk halkına açıldık. |
For example, in spit we
are being persecuted in Turkey, oppressed, we gave a very
detailed explanation, informed the Turkish people. |
İçimizde çok sayıda Türk
var. |
There are with us also
many Turks. |
Yani açıklık politikasını,
açılma politikasını geliştirmek gerekiyor.
|
That is to say, the
promotion of political explanation, the political revelation. |
Asuri- Süryani halkının da
böyle bir açilmaya ihtiyacı var. |
The Assyrian- Syrian
people need also such a revelation. |
Bunun bir kültür temeli de
var ve bu buna epey temel teşkil eder. |
This also has a cultural
foundation and for this as strong basis required. |
Özellikle Kürt olayına
büyük açılma ihtiyaç var. |
The Kurdish issue in
particular needs such an explanation (from your side). |
Ben kuzeyde Ermenilere
açılmanın, güneyde Asurilere açılmanın bizim için tarihin
kaderini bile değistereceğine inanıyorum. |
I believe that the
explanation of Armenians in the south and of the Assyrians in
the north, would change (positively) our fate in the history.
|
Tarih, zaten bağların
koparılmasıyla muazam bir karanlığa gömülmüştür.
|
Anyhow, the history
became in a era of great darkness by the break of the ties. |
Bu bağlar kurulursa bence
tarih tekrar aydınlanabilir. |
If we repair again these
ties, than also again light will shine in the history.
|
Bu bağı mutlaka kurmak
gerekiyor. |
It is necessary to build
up this tie. |
Süryanilerin katkıları ülkenin yeniden kuruluşunda ve halkın
özgürleşmesinde belirgin bir role sahip olabilir.
|
It is clear that the
Syrian contribution (to the PKK), to the new building up ( of
the region) in the liberation of the people may play a
pronounced role. |
Kürdistan’ı müsterek bir ülke olarak görmek gerekir. |
It is necessary to
consider Kurdistan as a common country. |
Ben bazen diyorum, Kürdistan Ermenistan’ dır, Asuristandır.
|
Sometimes I say,
Kurdistan is Armenia, is Assyria. |
Zaman zaman böyle
deyimlerde kullanıyorum. |
From time to time I
repeat these words. |
Çünkü bu ortak bir ülke.
|
Because this is a common
country. |
Bir yerde beş-on Şüryani
köyü varsa, etrafından da o kadar Kürt köyü var. |
On places where fife-
ten Syrian villages can be found, in the environs there are also
equally Kurdish villages. |
İste bir Hesekê’de,
Cezire’de Süryani ve Kürt iç içedir. |
Such as in Heseke, in
Cezire the Syrians and Kurds live among each other. |
Irak parçasında da
böyledir, tamamıyla iç içe. |
This is also the case in
the Iraqi part, they completely live among each other. |
Hakkari’de çok iç içe.
|
In Hakkaria many live
among each other. |
Bu anlamda burada iki ülke
kavramı yanlıştır. |
In this matter, it is
wrong to say that we are dealing with two countries.
|
Aynı ülkede yaşayan iki
halk, bu doğru bir yaklaşım olur.
|
In the same area two
people live among each other, this is the correct approach. |
Şimdi bize düşen, kendi
içimizde nasıl demokratik bir hareket oluyorsanız, Kürtlerde de
aynen böyle demokratlığı geliştirmemk gerekiyor.
|
We are considering
(within ourselves) that the way you becomes a democratic
movement, it is necessary that the Kurds also in that same way
become democratic. |
Yani sadece kendi içinde
değil, dışında da gelişmek gerekir.
|
That is to say, it is
not only from within, but also necessary from outside to extend.
|
Tabii şu billinecek; eski
dini yaklaşımlar, dar ve milliyetçi yaklaşımlar buna fazla
fırsat vermedi. |
Of course we have to
remember that the rapprochement according to the old religions,
the limited form of nationalism did not provide extra
opportunity to this. |
Ama bizim ideolojiler,
siyasetler buna son derece açıktır. |
However, our ideologies
and politics are in the end transparent. |
Özellikle Asuri Demokratik Örgütü buna epey uygun bir zemin
hazırlıyor. |
In particular the
Assyrian Democratic Organization prepares on this a strong
reliable foundation. |
PKK hareketinin de oldukça
bu kapsamda, fakat çok çarpıcı ve büyük gelişen bir hareket
olduğunu söyleyebilirim. |
Also the establishment
of PKK movement took place in a such atmosphere; yet I can put
it in this way that it has become a very remarkable and huge
movement. |