|
|
Page 16,
Column 1 |
Başkan APO ile Asuri
Demokratic Örgütü Merkez Heyeti arasında 22.4.1993 tarihinde
yapılan görüşmeyi olduğu gibi yayınlıyoruz: |
We report on the
meeting took place on 22.4.1993 between Chairman APO and the
board of Assyrian Democratic Organization.
(Note: APO is
nickname for Abdullah Ocalan). |
Başkan APO:
Kurdistan’ın en eski halklarından birisiniz. |
Chairman APO:
You are one of oldest peoples of
Kurdistan. |
Yine, Kürtlere Asurilerin
ilişkisi tarihte en eski bir ilişkidir. |
The cooperation between
the Kurds and the Assyrians is again oldest one in the history.
|
Ermeniler de biraz öyledir. |
This was also a little
bit with Armenians. |
Fakat Kürtler daha çok
Asurilerle iç içedir. |
However the cooperation
between the Kurds and the Assyrians was more intense.
|
Günümüze doğru geldiğimizde
insan şuna şaşırıyor: Bu halklar niye bu kadar birbirine
yabancılaştılar, uzaklaştılar. |
Until today one gets
confused: why did these people became strangers to one another,
drifted apart. |
Şübhesiz din bunda bir
etkendir. |
Undoubtedly, the faith
is one of the reasons. |
Fakat en önemli etken biraz
da Osmanlı- Türk- gerek sultanlık ve gerekse de cumhuriyet
dönemi- egemenliğidir. |
However one of the most
important reason little bit also the dominating era of the
Turkish- Ottoman Empire of Sultanate and/ or the era of
republic. |
Bunlar halkları hem çok
ezdiler ve hem de birbirine karşı çıkardılar. |
They crushed the peoples
and set them against each other as well. |
Birçok halkı da oradan
kaldırdılar. |
Some of these peoples
were moved from the place where the lived. |
Kürtler, belki ölmedi ama,
ölümden daha kötü duruma girdiler. |
Perhaps the Kurds did
not die, yet they became in a situation which is worse than the
death. |
Asuriler biraz daha sessiz
halledilmişe benziyor sanki. |
With the Assyrians it
seems obviously that it was polished off a bit in quite.
|
Tabii Kürt beylerini,
şeyhlerini onların üstüne çok kışkırttılar.
|
Of course, they
considerable set the Kurdish leaders, Sheiks against them. |
Kürtler, Kürdistan’ı
tasfiye eden aynı hain gücler, hem Ermenileri ve hem de sizleri
bu duruma getirenlerdir. |
The treacherous rulers
who ruled the Kurds and Kurdistan have brought you and Armenians
in this thorny situation. |
Böyle hain bir kesim vardır
ve halen de bize en çok zararı onlar verıyor. |
In that tine we had this
kind of traitors and today they are still who caused us severe
damage. |
Biz bunlarla epey
çatışıyoruz. |
With this (people) we
are completely in combat. |
Son Güney savaşı da bunun
bir devamıdır. |
The last war in
southeastern (of Turkey) is a continuation of that. |
Yani biraz tarihin dışına
itilme bununla ilgilidir. |
That is to say, this is
little bit connected with the fact that these issues in the past
have been neglected. |
Bir halk özgürleşmezse
kendi komşusu da özgürleşemez. |
When a nation does not
enjoy freedom, its neighbors will also have no freedom.
|
Öyle görülüyor ki, o halk
ne kadar köleyse, tarih dışına çıkıyorsa, komşusu da öyle olur. |
It seems to be like
this, that the extent of subjection of that nation, being
neglected by the world, this also became the fate of its
neighbors. |
Yani Kürtlerin bu kötü
durumu, bence bu komşu halkların da kötü durumunu çok iyi izah
eder. |
That is to say, the bad
situation of the Kurdish people, explains to my opinion also
clearly the bad situation of the neighboring peoples.
|
Yine sizin bu içinde
bulunduğunuz durum, bizim kötü durumumuzu izah eder. |
Again, the situation you
now find yourself in, explains our bad situation. |
Çıkan sonuç şudur: Halklar
özgürleşmeden, özelikle iç içe geçmiş halklar kendi sorunlarına
doğru sahip çıkmadan, kendini kabul ettiremezler.
|
The solution is this:
the peoples will only have freedom; in particular the nations
living among each others, if they themselves fight for their
rights, otherwise the world will also not recognize them.
|
PKK hareketi, gerçekten bu
inkar edilmiş, kendi özüne yabancılaştırılmış tarihe bir
başkaldırıdır. |
The PKK movement is
really denied, they have sacrificed themselves, and became
opponents of history. |
PKK’nin sadece bir Kürt
hareketi olmadığına inanıyorum. |
I believe that the
struggle of PKK is not the struggle of the Kurds only.
|
Bütün Kürtlerin biraz
kurtuluşu anlamında anlaşılmalıdır. |
The intention was little
bit the liberation of all Kurds. |
Demin de söylediğim gibi,
bizim yükselttiğimiz hareket bütün mevcut kültürlerin ve onların
sahiplerinin de kurtuluşu anlamına geliyor. |
As I just said before,
the increase of the strength of our struggle was meant that the
existed cultures and their owners should have had liberated.
|
Page 16, Column 2 |
Tarihte çok etkin bir
yeriniz vardır. |
You have a very
important place in the history. |
Kürt gerçeğiyle en çok iç
içe geçmiş bir durumunuz vardır. |
Your case is very
intense interrelated with the Kurdish reality of the past.
|
Bana göre Ermeniler tarihte
bir hata yaptılar, dar milliyetçiliğe düstüler. |
To my opinion, the
Armenians made a mistake in the history by relaying on closed
nationalism. |
Osmanlı yönetimi bunu çok
kötü kullandı; Hamidiye Alayları’yla karşı karşıya getirildiler
ve kaybettiler. |
The Ottoman Empire
misused this very badly by inciting the Hamadiye armies against
them and they lost.
(Note translators: Hamidiye was a Turkish army unit consisted out of only the
Kurds, established by Sultan Abdul Hamid, hence the name “Hamidye”.
) |
Yalnış bir strateji. |
A wrong strategy.
|
Bunu, biraz da Batıya
dayanarak yapmak istediler. |
This (partly) also by
moving a bit in the direction of Europe. |
Fakat Avrupa için de çıkar
her şeydir. |
However as for Europe,
their interests are above everything. |
Gerekirse halkları feda
ederler. |
If necessary, they also
will sacrifice nations. |
Halbuki Ermeniler Kürtlerle
birlikteliği düşünselerdi, ortak kurtuluş amaçlarını
düşünselerdi kesin durumu böyle olmazdı. |
However, if the
Armenians paid attention to unity with the Kurds, would have
worked together for common liberation, for sure their situation
would not have been like that. |
Asuri (Suryani) hareketi de
biraz böyle geliştir. |
The struggle of
Assyrians (Syrians) resembles a bit to that. |
Batı kanalına girdi, biraz
da Kürt halkıyla da fazla ilişki geliştirmedi, kurmadı
|
They moved in the
Western (sphere of) influence, did not paid attention to extra
cooperation with the Kurdish nation, did not establish basics.
|
Bir yere kadar, böyle çok
yetersiz hareket, biraz da tasfiye edilmiş oldu. |
To a certain extent,
this short-sighted behavior has led to their decline.
|
Şimdi, yapmamız gerekenler
tarihten çıkarılabilir. |
For now, the necessary
things which we have to do are that (the bad experiences of the
past) easily can be removed (forgotten) from the history.
|
Ben şimdiki durumlarınızı
tabii çok mültecileşmiş olarak buluyorum. |
I feel sorry for your
current situation that you became refugee. |
Hatta kendi ülkelerini
Ermeniler gibi adeta terketmiş olarak görüyorum. |
I see that you have even
like the Armenians left your fatherland. |
Ülkedeki varlıkları, sadece
tarihi ve kültürel düzeyde kalmıştır. |
What is left of them is
that their culture and history is still remained there.
|
Sanıyorum Kuzey
Kürdistan’da 5-10 bin kişi ya kladı ya da kalmadı. |
As far as I know there
are around 5.000-10.000 persons more or less left in the Eastern
Kurdistan. |
Daha önce kalanlar, 12
Eylül’den sonra epey göçertildiler. |
An important part of
those stayed behind run away after 12th of October.
|
Biz, son zamanlarda çağrı
yaptık, köylerine dönsünler diye. |
Lately we made a call to
return back to their villages. |
Hakkari’de köy
boşaltılmıştı, onları tekrar geri dönderdik.
|
In Hakkaria, where the
villages were evacuated, we sent them immediately back.
|
Midyat’daki köylere
korucular yöneldi, bazı cinayetler işlendi, karşı çıktık. |
We revolted against the
village-defenders, who had entered the villages around Midyat,
(and) committed various killings.
(Note translators:
village-defenders were Kurds paid by government to protect the
villages against the PKK) |
Aslında sizden çok az bir
sayı kaldı. |
In reality there are but
a very few of you left. |
Sız burdasınız, tabii
durumlarınızı benden iyi bilirsiniz. |
You are living here
(Syria), you of course understand your situation much better
than I do. |
Suriye’ dekiler, Lübnan’
dakiler yakın zamandan biraz hareketlerini oluşturmuşlar, fakat
hareketleri bana göre fazla atılım yapmamış. |
Those (Syrians) living
in Syria, Lebanon lately have carried our more bit activities, I
believe however they did not gain any step further. |
Page 16, Column 3 |
Yakınlaşma eğilimleri de
görülüyor. |
The movement of
rapprochement is also becoming visible. |
Acaba birlikte ne
yapabiliriz? |
I wonder, what possible
we can do together? |
Bunun uzerinde durmak
önemlidir. |
It is important to think
about this. |
Başlangıçtan beri
tecrübelerim var. |
From the beginning I had
experience. |
Koşullar ne kadar zayıf da
olsa, hatta yine umut çok zayıf da olsa, bu yönlü bazı şeylere
cesaret etmek gerekiyor. |
No matter how small the
requirements might be, even how small the hope might de, we
still should not be discouraged. |
Hareketimiz buna örnektir. |
Our movement is an
example of this. |
Yılarca tek başıma hareket
ettim ama, şimdi PKK yenilmez bir hareket durumuna geldi.
|
For years I struggled
alone, but at this moment the PKK achieved such a level that
it is undefeatable. |
İsteriz, sizlerden de bir kol buna katılsın. |
We want you also to
contribute to this/ to become a part of it. |
Bunu kendi gerçeğiniz belirler. |
This would give evidence
of your reliability. |
Biz buna açığız ve görmek isteriz. |
We are ready for that and
are eager to see that (from your side). |
Kendi köylerinize dönmenize
de yardımcı oluruz. |
We also want to help
when you return back to your villages. |
Gücümüz ölçüsünde elimizden
geleni yapmaya hazırız. |
We are ready to do
everything possible we can. |
Evet, tam olarak bilemyorum, gerçekten istek nedir, örgütlenme
durumu nedir, bunları sizlerden dinlemeye çalışacağım.
|
Yes, I don’t know exactly,
what is your real requirement, what is the status/ structure
of the organization (to be established), this issues I wish to
here from you.
(Note
translators: With this remark Mr. Ocalan is referring to the
sister organsiation of the PKK, namely Gabo’D’Hiruto
D’Bethnahrin (GHB), or Bethnahrin Freedom party, established by
PKK/ADO after their return from Syria to Germany). |
A.D.Ö:
Bu duyduğumuz güzel sözler için teşekkürler.
|
A.D.O:
We wish to thank you for these nice words we heard. |
Bizim beklentimiz daha derin olayların açıklanmasıdır. |
We expect that you inform
us more about acute matters. |
PKK olayıyla ilgil açıklamaları da daha geniş dinlemek isteriz.
|
We also wish a
comprehensive explanation about matters connected to the PKK. |
Şimdi biraz kendimizden
sözetmek istiyoruz. |
We want now to tell you
something about ourselves. |
Örgütümüz, Asuri Demokratik
Örgütü’ nün kuruluş yılı, 1957’ dir. |
Our organization, the
Assyrian Democratic Organization, is established in 1957. |
Ülke topraklarımız olan
Mezopotamya’ da kuruldu. |
It was established in
our homeland, Mesopotamia. |
Örgütümüzün kuruluş
amaçları ve hedefleri, başta halkımızın tarihini bilince
çıkarmaktır, halkımızı örtgütlemektir.
|
The first goal and
reason of the establishment of our organization was to make
known the history of our people and to unify our people. |
Halkımızın Mezopotamya’
daki tarihi, M.Ö. 4000’li yılardan başlar. |
The history of our
people starts 4000 BC in Mesopotamia. |
Halkımız, Mezopotamya’ nın
dört ayrı yerleşim merkezinde yaşardı.
|
Our people were living
in four different centers in Mesopotamia. |
Bunlar; Akad, Şümer, Babil
ve Asur’dur. |
These were Akkad, Sumer,
Babel and Assur. |
Başkan APO:
Hepsi aynı halk mı oluyor? |
Chairman APO:
They all are one people? |
A.D.Ö:
Evet, hepsi aynı halktır. |
ADO:
Yes, they all are one people. |
Asuridir, bizim bakış
açımıza göre durum bu. |
They were Assyrians,
according to our few, it is like this: |
Page16, Column 4 |
Bazı tarihçiler şunu diyor
: “ Sümerler, Mezopotamya’ nın yerlisi değil, başka yerlerden
gelmediler”. |
Some historians say
this: “The origin of Sumerians was not Mesopotamia, they came
from somewhere else” |
Biz olaya böyle bakmıyoruz. |
We view this issue in
different way. |
En eski halklardan biri
Sümerlerdir, İlk saltanat Sümer topraklarında başlamış.
|
One of the oldest people
are Sumerians, the first kingdom was established in the land of
Sumeria. |
Saltanat Sümer şehir
merkezindeyken, bütün Beynilnehreyn (Mezopotamya) topraklarına
hükmediyordu. |
From the capital city
Sumeria all the area of Beynilnehreyn (Mesopotamia) was ruled.
|
Akad, Babil, ve Asur
şehirleri buna dahildir. |
The cities Akkad, Babel
and Assur were excluded from this. |
Bizim tarihi bakış açımız
şöyledir: Sümer şehrinden sonra Babil ve Babil’den sonra da en
son Asuri şehrinde hükmünü sürdürmüştür. |
Our view on the history
is as follows: The capital city Sumer was followed by Babel and
after Babel finally the power came in the capital city Assur
where it was continued. |
Bunlar birbirlerini
tamamlıyorlar. |
They followed each
other. |
Ayrı halklar anlamına da
gelmezler. |
It does not means they
were separated from each other. |
Aynı kültür ve medeniyeti
paylaşmışlardır. |
They shared the same
culture and civilization. |
Bu dört ayrı şehrin halkı
da Mezopotamya’ nın çocukları olan Asurilerdir. |
The peoples of these
different cities of Mesopotamia were the children of Assyrians.
|
Asur saltanatı öncekilerden
daha uzun ömürlü olmuştur. |
The kingdom of Assur
lasted longer than its predecessors. |
Asur uygarlığı, bir bütün
olarak bu kültürleri içine alır ve onları temsil eder.
|
The civilization of
Assur included all these cultures in itself and represented
them. |
Saltanatın ayrı şehirlerde
hüküm sürdürmesi bizim için önemli değil. |
Exercising the power
over the kingdom from different capital cities is not important
to us. |
Bize göre aynı halktır.
|
We believe it is the
same people. |
Babil’in düşmesi, M.Ö. 539
yılında Perslerin saldırısıyla olmuştur.
|
The fall of Babel took
place in 539 BC by the attack of Persians. |
Ardından, dönem dönem
halkın başkaldırıları olmuşsa da, bunlar başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. |
Although after this, the
people revolted from time to time, all this it failed, without
victory. |
Sürekli yenilgiye
uğramıştır. |
They continuously were
defeated. |
İşte o günden günümüze
kadar bu halk, Asuriler olarak bilinir. |
From that moment on
until our days this people is considered as Assyrian people.
|
Dünya da böyle tanıyor ve
bizce de böyeldir. |
It is known in the world
and we also see like that. |
M.Ö. 333 yılında
Mekadonyalı Büyük İskender bölgeye geldiğinde, bu halk Asuriler
olarak biliniyordu. (Yunancada “ş” harfi olmadığından A-surilere
“Asuriler” demişler ve zamanla bu kelime önce “Asiryan”a daha
sonra da “Süryani” kelimesine dönüşmüştür). |
When the Macedonian
Alexander the Great came to the region in the year 333 BC, he
knew this people as Assyrian people. (Because in Greek alphabet,
there is no letter “ş” (= Sh), they were called A-syrians
“Asyrians” and after a while this became “Asiryan” and than
“Syrian”).
(Note translators:
This is
known as the “missing- A” trick. By claiming that the letter “A”
was lost in “Assyrian”, it was shortened to “Syrian” and by this
trick they claim all the “Syrians” are Assyrians.) |
Başkan APO:
Öyle mi? |
Chairman APO:
Is it like that? |
Yunanılar böyle demiş ve
asıl “Asuri” dir, anlaşıldı. |
Did the Greek say like
that and meaning of this is “Assyrian”? |
Page 16, Column 5 |
A.D.Ö:
Süryani kelimesi de burdan geilyor.
|
A.D.O:
The word Syrian also originates form here. |
Başkan APO:
Süryani kelimesi burdan geldiğine göre, “Suriye”
kelimesi de burdan geliyor. |
Chairman APO:
Like the word “Syrian” originates from here, also the word
“Syria” originates from here. |
A.D.Ö:
Biz Süryani dilinde Süryanilere halen de
“Esoryoye” diyoruz. |
A.D.O:
In Syriac language we still call the Syrian people “Esoryoye”.
(Note translators:
In Turks the pronunciation of “E” is comparable to the English
“a” in Back) |
M.S. 1500 yıllarına kadar
Esoryoye diye yazıyorduk, daha sonra gettikçe bu “Soryoye” oldu,
yani Süryani. |
Until 1500 AD., we wrote
as Esoryoye, after this it became “Soryoye”, that is to say
Syrian. |
Araplar da bize “Asiryan”
demişler. |
De Arabs called as also
“Asiryan”. |
Bu halk, kültürüyle-diliyle
Süryani olarak tanındı. |
This people became
culturally and linguistically known as Syrians. |
Bu değişiklik başka bir
halkı ifade etmez. |
This change does not
mean that it a different people. |
Eski isim Aşurider, daha sonra Süryani olmuş.
|
The old name is Assyrians
and later it became Syrians. |
Başkan APO:
Yani kelime değişikliği.. |
Chairman APO:
That is to say, change in words… |
A.D.Ö:
İsa’nın çıkışıyla birlikte, diyebilirizki, hemen
hem halkımızın tümü Hıristianlığı kabul etmiştir.
|
A.D.O:
We know that after the coming of Jesus, our people almost
completely together accepted the Christendom. |
Kilisemiz de Süryani
Kilisesi adını almıştır. |
Our church adapted the
name Syrian Church. |
Mezopotamya’daki tüm
Süryaniler, Aşağı ve Yukarı Mezopotamya Süryanileri bir bütün
olarak aynı kiliseye bağlıydılar. |
Those Syrians living
Mesopotamia, in Northern and Southern Mesopotamia, al of them
belonged to more or less the same church. |
Halkımızın bu birliği
Roma’nın dikkatini çekmiş, onları endişeye sokmuş.
|
The unity within our
people attracted the attention of Rome, they started to doubt
about them. |
Onlara göre bu durumda,
gelecekte, kilise çatısı altında da olsa, Süryaniler için bir
kuvvet olma durumu doğuyordu. |
According to them, under
this condition in the future, even if they stayed under the
influence of the church, a situation would become into being for
the Syrian that their power would increase. |
Bu da Roma
İmparatorluğundan ayrılmaya götürebilirdi Süryanileri.
|
This could cause the
separation of Syrians from the Roman Empire. |
Başkan APO:
Bu kiliseyle olacaktı yani, değil me ? |
Chairman APO:
That is to say, this would take place via the Church, right?
|
A.D.Ö:
Evet kiliseyle |
A.D.O:
Yes, via the church. |
Başkan APO:
Yani bu kilise Roma’ ya karşı mı gelişiyor biraz
? |
Voorzitter APO:
This means that this church is bit an opponent of Rome?
|
A.D.Ö:
Böyle anlaşılıyor.
|
A.D.O:
It is understood in that way. |
Kiliseyle Binzanslılardan
ayrı bir örgütlenmeye gidiliyor. |
Via the Church one would
have separated from Byzantines and started to unify. |
Başkan APO:
O illegal dönemde sanıyorum Süryani Kilisesi çok
gelişiyor. |
Chairman APO:
As I understand, in these difficult times the Syrian Church
became very large. |
Daha Roma’lıların resmi
dini olmadan, asıl kilise olayını Şüryaniler geliştiriyor.
|
Before the Church of
Rome was officially established, the Syrian Church already was
established and was extending. |
Öyle mi oluyor ? |
Can we understand like
that? |
A.D.Ö:
Öyle. |
A.D.O:
That is true. |
Bir de, zaten bizi en çok
mahfeden olay, Romalıların ya da Bizanslıların Hıristiyanlığı
resmi din kabul etmeleri olmuştur. |
Firstly, what has caused
us the most damage was anyway at the times that Byzantines and
Romans officially accepted Christianity. |
Sömürüyü, Hıristiyanlık adı
altında daha da derinleştirdiler. |
This persecution was
worsened under the cover of Christianity. |
Başkan APO:
Burada bir şey söyliyeyim; aslında Süryani
Kilisesi bir yerde, Romalılara karşı özğürlük hareketi olmalıdır
o zaman. |
Chairman APO:
I want to say something here; in that case actually the Syrian
Church should in a way struggle against Rome for liberation. |
Resmi dini kabul ettikten
sonra, dini de bozdular. |
When they officially
adapted the faith, they subsequently damaged it. |
A.D.Ö:
Zaten en büyük neden buydu.
|
A.D.O:
Anyhow, this was the biggest cause. |
Asurileri böyle bir
özgürlük hareketi olarak görüyorlardı. |
The Assyrians didn’t
feel the necessity of such liberation movement. |
Ondan sonra da
Hıristiyanlığı mezhebe bölmeye çalıştılar.
|
Thereafter they started
to divide the Christianity in denominations. |
Başkan APO:
Kendileri böldü. |
Chairman APO:
They have divided. |
A.D.Ö:
Evet. |
A.D.O:
Yes |
Doğu Süryaniler
(Nasturiler) ve Batı Süryaniler (Yakubi) biçiminde böldüler.
|
The East- Syrians
(Nestorians) and West- Syrians (Jacobites) were divided among
themselves. |
Page16, Column 6 |
Başkan APO:
Nasturilerin merkezi şimdi nerededir? |
Chairman APO.:
Where is the centre of Nestorians
currently? |
A.D.Ö:
Nasturiler genelde Yukarı Mezopotamya’da
yaşadılar. |
ADO:
In general the Nestorians lived in Upper- Mesopotamia.
|
Güney Kürdistan’da, Hakkari
ve çevresinde. |
In the north of
Kurdistan they were living in Hakkaria and surroundings.
|
Şimdiye
kadar bizim hainlerimiz sadece kendi halkına büyük zarar
vermemişler, iç içe yaşadığımız halklara da zara vermişlerdir.
Bunları kesinlikle Kürt halkıyla aynılaştırmamak gerekiyor. |
Until
now, our traitors not only have caused severe damage to their
own nation, but also damaged the people who lived amongst us.
This people should certainly in no way be connected with the
Kurdish people. |
Yakubiler de daha çok
Nusaybin, Mardin, Urfa ve Diyarbekır bölgelerinde yaşadılar.
|
The majority of Jacobits
were living in Nusaybin, Mardin, Urfa and province of Diyarbekir. |
Başkan APO:
Yakubiler daha mı ileriydiler? |
Chairman APO:
Were the Jacobits more cultivated? |
A.D.Ö:
Burada önemli olan Bizansların bunları ikiye bölmesi ve
birlikteliği bozmasıdır. |
ADO:
The most important here is that the
Byzantines have divided them in twoe parties and damaged their
unity. |
Nusaybin’nin doğusuna düşen
Yukarı Mezopotamya Persler denetimi altına, Mezopotamya’nın
batısına düşen bölgeler de Bizanslıların denetimi altına girdi.
|
The north of Nusaybin,
the Upper- Mesopotamia, came under the dominion of Persians, the
provinces situated in the Western Mesopotamia came under the
dominion of Byzantines. |
Başkan APO:
Kürtlerin de benzer durumu var, aynı hikaye.. |
Chairman APO:
Also the Kurds have similar situation,
the same story. |
A.D.Ö:
Süryanilerde en büyük bölünme M.S. 5.yy’da oluyor. |
ADO:
The biggest division of the Syrian took place in 500 AD. |
Yine, İslamiyetin çıkışı ve
gelişmesi ardından 7.yy’da olmuştur. |
After the advent and the
extend of the Islam around 700, this again took place.
|
Bizans ve Perslerin
baskısından kurtulmak için Süryaniler, Müslüman Araplara dostluk
elini uzatıyorlar. |
To be liberated form the
persecutions of Byzantines and Persians, the Syrians stretched
the hand of peace to the Islamic Arabs. |
Tercihlerini Müslüman
Araplardan yana yapıyorlar. |
With their choice in
favor of Arabic – Islamists, they thought their situation would
improve. |
Bağdad, Babil, Ceylanpınar
(Serê Kehniyê, Resuleyın), Tür Abdin (Midyat çevreleri) gibi
halkımıza ait topraklar savaşsız, barış temelinde Araplara
açıldı. |
The lands belonged to
our people like Bagdad, Babel, Ceylanpınar (Serê Kehniyê,
Resuleyın), Tur Abdin (Midyat surroundings) was opened to the
Arabs without war and on the basis of peace. |
Arapların desteğiyle
halkımız bir anlamda nefes aldı. |
With the help of Arabs
our people recovered a bit their breath. |
Bu nefesi yani, Araplar
halkımıza aldırdı. |
That is to say, this
recovering of breath was delivered by Arabs to our people.
|
Bizans ve Perslerden kat ve
kat daha fazla, Müslüman Araplar, Hıristiyan Süryanilere yaşama
şansı tanıyorlar. |
Much more under the
Muslim Arabs than under Persians and Byzantines the Christian
Syrians enjoyed (peace and) quite. |
Başkan APO:
İslamiyet şans tanıyor, ilginç. |
Chairman APO:
Does Islam know freedom?, interesting. |
A.D.Ö:
İlk dönemlerde öyleydi, daha sonraları durum değişti. |
ADO:
In the beginning it was like that, later it starts to change. |
O dönemde bölgeye gelen
Araplar, Süryanilere herhangi olumsuz bir davranışta
bulunmayacaklarına dair söz vermişlerdi. |
The Arabs who in that
time came to the region promised Syrians that they would harm
them in no way. |
Süryaniler daha çok kültür
ve medeniyeti geliştirmekle görevliydiler. |
The Syrians paid more
attention to the expansion of their culture and civilization.
|
Astronomiye kadar, bütün
bilim dallarında çalışıyorlardı. |
They worked on every
field of science, to the astronomy. |
Bu dönemde Nusaybin
(Kennışrin)’ de, Ruha (Urfa)’da ve Mardin’de (Deyr-ül Zaferen
Manstır) üniversite ve akademileri bile vardı. |
In those times there
were even university and academy in Nusaybin (Kenneshrin), Ruha
(Urfa) and Mardin (Deyr Ul Zahfaran monastery). |
Başkan APO:
Nusaybin’de akademi vardı. |
Chairman APO:
There was academy in Nusabin.
|
Ruha’da üniversite.
|
And in Ruha university.
|
A.D.Ö:
Biz Kennışrın ve Urhuhy diyoruz. |
ADO:
We say Kennishrin and Urhoy. |
“Kennışrin” Süryanice
“kartallar yuvası” demektir. |
Kennirin means in Syriac
“The Eagles’ nest” |