|
Page 19, Column 1 |
Bazı yurtsever Süryaniler
Midyat’ ta bize düşman olan korucular tarafından zarar gördü.
|
Some of the patriotic
Syrians living in Midyat have suffered under our enemies, the
village defenders. |
Düşman bazı Süryani
köylerine bilinçli olarak yöneldi. |
The enemy is purposely
entered some villages of the Syrians. |
Fakat şimdi de Süryaniler
içimizdedir ve biz bir ayrıcalık görümyoruz.
|
However at this moment
the Syrians live among us and we do not see any difference. |
Talep etkileri, arzuladıkları hemen her şeyi PKK veriyor veya
teşkil ediyor. |
All their requests of
concern, wishes immediately is being complied with by the PKK or
taken care for. |
Biz bir cephe
geliştiriyoruz. |
We are building up a
front. |
Bence Asuri hareketi de bu cepheleşmenin içinde yer almalıdır.
|
I believe that the
Assyrian movement also should get a place within this front. |
Yakında cephe
toplantılarımız gelişir sanıyorum.
|
I believe that soon our
meetings will be set up about the front. |
Çağırdığımızda kendileri de
gelebilirler, fakat diğer Kürt örgütelrine daha söylemedim, ama
söyleyebilirim. |
When we make a call,
they also can come, but the other Kurdish organizations I have
not informed yet, but will tell them. |
Irak’ta da Asuri harekte Kürt cephesi içindedir sanıyorum.
|
I believe that in Iraq
the Assyrian movement is a part of Kurdish front. |
Surye’ deki Süryaniler daha
çok Türkiye’ den gelenlerdir. |
The Syrians living in
Syria originate for a important from Turkey. |
Dolayısıyla Türkiye Kürdistan’ın daki cepheye katılabilirler.
|
As result of this, those
(Syrians) liven in Turkish Kurdistan can participate in the
front. |
Cezire Kürtleri ve
Süryanileri büyük oranda ordan gelmedir; Mardin’den, Midyat’tan
ve diğer yerlerden. |
Great percentage of the
Syrians and Kurds living in Cezire come from Mardin, Midyat and
other areas.
(Note
translators: Cezire is a province in northern Syria) |
Aynı köyleri, aynı kentleri
paylaşıyorlar. |
They share the same
villages and cities. |
Dolayısıyla direkt katılabillirler.
|
That is why they directly
can participate (in the front). |
Bundan sonra Avrupa’ da
yakınlaşmayı geliştirmek gerekiyor, Cezire’de yakınlaşmayı
geliştirmek gerekiyor. |
After this, it is
important that also Europe should be involved, it also necessary
to involve Cezire. |
Birlikte kültür, folklor ve etkinlikler yapılabilir.
|
They jointly may explore
the culture, folklore and activities. |
Ortaklaşa yürüyüşler, gösteriler yapılabilir.
|
They jointly may organize
demonstrations, mass meetings. |
Biraz da kadro çalışması
yapılabilir. |
They also little bit can
work as a team. |
Varsa bazı gençler, onları dağa da gönderebiliriz.
|
If they are available, we
can also send some youngsters to the mountains (for the
struggle). |
Zaten Cudi daği etrafındaki köylerden bazı gençler katılıyorlar.
|
There are anyway some
youngsters from the villages around the Cudi- mountain
participating (in the struggle). |
Bütün bunlar yeni bir dönem
anlamına gelir. |
All these matters will
bring together a new era. |
Bizim toplantı, böylesine
bir dönemin önemli bir başlangıcını teskil edebilir.
|
In this way, our meeting
is busy with the beginning of a new important era.
|
Ben Asuri tarihine derin
bir ilgi duyuyorum, yine kültürüne, uygarlığına derin bir ilgi
duyuyorum. |
I keep myself
intensively busy with the Assyrian history; again I intensively
keep myself busy with their culture, civilization.
|
Bunu anladığımız oranda
Kürt gerçekliğini de anlayacağımıza eminim.
|
I am confident that to
the level we understand this, we also shall understand the
Kurdish issue. |
Yani, Asuri gerçeğini ne
kadar açığa çıkarırsak, Kürt gerçeğini de o kadar açıga
çıkarırız. |
That is to say, to the
same extent the Assyrian reality will be revealed, also the
Kurdish reality will be disclosed. |
Zor da olsa bu doğru bir
yaklaşımdır. |
Though this is
difficult, yet it is the right approach. |
Tarihte böyle önemli
adımlar atmak gerek. |
It is important in the
history to take such important steps. |
Kesin dönüş yapmak gerek.
|
Certainly, it is
necessary to re-emigrate. |
Biz sonuna kadar gereken
dayanışmayı gösteririz, kolaylığı sağlarız ve bu işe bizzat
mücadelemizi veririz. |
We shall till to the end
demonstrate solidarity, make it essay and in this matter
personally struggle. |
Şu anda buradayız. |
At this moment we are
ready for it. |
Burada mevcut önderlik,
yönetim tarihidir sanıyorum. |
I consider the leaders
present here as guiders of history. |
Bu konuda atılan adımlar da
değerlidir. |
The steps taken in this
matter are precious. |
Bizim hareket bu sahada
epey, güç, aldı. |
Our movement has gained
in this arena considerable power. |
Biz burada devrimci hareketin, mücadelenin geliştirilebileceğine
inanıyoruz. |
We believe here that the
revolutionary struggle of the movement will sort result.
|
Suriye bu anlamda, dediğim
gibi, Türk faşizminden kaçan halkların bir sığınağı olmuştur.
|
Syria has, as I already
told, become a harborage for peoples who escaped because of
Turkish fascism. |
Fakat halklar şimdi
gözlerini açmalılar ve geldikleri topraklara tekrar
yönelmeliler. |
However, these peoples
should open their eyes and together return to the country where
they came from. |
Ruhta, bilinçte bunu
yaratmalılar, başlangıç yapmalılar. |
Spiritual awareness
should serve as start point for the realization of this.
|
Buradaki iktidarla da ilişkiler dostane yürütülür, zaten şimdi
bu biraz da gelişmiştir. |
In this capacity the
cooperation should take place in friendship, this is anyway a
bit improving. |
Bu anlamda Arap halkıyla da
en iyi ilişkiler geliştiriliyor. |
In this spirit, we also
strengthen this cooperation intensively with the Arabic people.
|
Bunu yeniden
değerlendirmeliyiz. |
We have once more to
evaluate this. |
Bu sahada benim fazla
tecrübem yok tabii. |
Of course, on this field
I do not have much experience. |
Sizler daha çok burdasınız.
|
You are more experienced
(on this field). |
Aileleriniz eskiden burada
ve burada büyümüşsünüz. |
Your families are here
from way back, and they are grown here (in Syria). |
Page 19, Column 2 |
Buradaki, durumunuz daha
iyidir. |
Your situation here is
much better. |
Buranın da gerçeklerine
dikkate alarak, bizler, biraz daha ileri bir adım atmalıyız
diyorum. |
If we take in
consideration the reality here, I believe we have to take a
bitbetter steps. |
Memnunuz kısaca böyle toplanmaktan. |
In short, we are grateful
for such an meeting. |
Ben mutlu bir insanım.
|
I am a happy human
being. |
Genellikle yoktan yaratmayı
bildiğim için, bu gelişmeyi de mümkün görüyorum. |
Because I in general
succeeded to create something out of nothing, I consider growth
of it possible. |
Çok kötü durumlardan çok
güçlü durumlar ortaya çıkarılabilir. |
From very bad
situations, very strong situations can emerge. |
Sizler için de böyle düşünebilirim. |
In the same way I also
think about you. |
Üzerimize düşeni epey yaptık diyorum. |
I believe that we have
done all the necessary for a important from our side. |
Sizler de denemek ister misiniz? |
Do you want also to try
this? |
Devrim kervanı yürüyor, bu kervana katılır mısınz?
|
The caravan of revolution
is moving forward, are you prepared to participate to this
caravan? |
Bence kesin içinde yer almalısınız diyorum.
|
I believe you should for
sure take a place in this (revolution). |
Asuri- Suryani halkı bu
ülkenin aslında bir çiciği olarak görülmeli, her ne kadar
ezilmiş ve açılmasına fırsat verilmiyorsa da.
|
Actually we should
consider the Assyrian- Syrian people as a flower of this land,
which has suffered severely, and did not get the opportunity to
flourish. |
Bizim hareket bunun
zeminini, ortamını hazırlıyor; yeniden açılmalı.
|
Our movement prepares
the basics, the environment for this, again it will be
disclosed. |
Yine, bir sözüm var onu
tekrarlıyayım: Eğer siz almadan da biz zaferi sağlarsak ve
Asuriler ülkeye dönmek isterlerse, her zaman hoş gelsinler
diyorum. |
Again I have something
to say and want to repeat: If we win the victory without you and
the Assyrians want to return to the country, I say that they
always are welcome. |
ADO:
Şöylenenler için tekrar teşekkür ediyoruz.
|
A.D.O:
We thank you very much for what you have said. |
Daha önce bellirttiğimiz
gibi, komşu halkların egemen sınıflarından çok çektik. |
As we already have
explained, we have severely suffered under some groups of the
neighboring people. |
Şimdiye kadar herhangi bir
taraftan veya devletlerden güzel bir şey görmedik. |
Until now we have not
yet from one side or a country seen something good. |
Şimdiye kadar PKK’nin de bizlere bakış açısı bizler tarafından
net bir biçimde billinmiyordu. |
Until now we were not
aware of the unambiguous view of the PKK about our people. |
Halkımız hakkında yazılı
bir görüş ortada görünmüyordu. |
There was no written
view (on the table) about the question of our people.
|
PKK, halkımızın
gerçekleğini kabul ettiğini; Türkler, Araplar, Farslar, Kürtler
gibi bir halk olduğumuzu yazılı bir biçimde de açıklasa,
halkımız buna çok sevinir, cesaret alır ve hatta büyük bir
açılım da sağlamış olacak diye düşünüyoruz.
|
The acceptance of the
truth about our people by the PKK; as a nation like Turks,
Arabs, Persians, Kurds by means of written statement , would be
very much appreciated by our people, they would take courage and
we even we believe that it would bring about as a great reliable
extension of the hand (to our people). |
Şimdiye kadar Asuri-
Süryanilerin Kürtlere de bakış açısı fazla hoş değil, bunu da
belirtelim yani. |
We should also mention
that until now the view of the Assyrians- Syrians about the
Kurds is not positive one. |
Asurilere bir halktır
gözüyle bakmamışlardı. |
They did not consider
Assyrians as a people. |
Page. 19, Column 3 |
Başkan APO:
O Kürtler, Kürt gerçeğini de inkar eden Kürtlerdir. |
Chairman APO:
Those Kurds are Kurd who also deny the Kurdish reality.
|
ADO:
PKK’n de bu konuda yetersiz kaldığını düşünüyorduk.
|
A.D.O:
We thought that the PKK insufficient was informed about this
issue. |
Halkımız gerçekliğini
açıklayan, kabul eden… |
Those who disclose the
truth about our people, those who accepts… |
Başkan APO:
PKK’nin sözü budur, size aykırı
değildir. |
Chairman APO:
The promise of PKK is this, it is
not against you. |
N.U. kendi deneyimlerini
aç.
|
N.U. tell them about
your experiences.
(N.U. is
abbreviation of Numan Ugur.
Ugur was a Christian from Tur Abdin, from the village of Mezizah
who was recruited by the PKK in 1984 and was the second man of
PKK after Ocalan). |
N.U.: Şimdi Başkanım, daha önce de arkadaşlarla tarışmıştık bu
konuda. |
N.U. (Numan Uğur):
Now my chairman, before I have
discussed with the friends about this matter. |
Bizim de yetmezliğimiz
olmuştır, yani Asuri halk gerçekliğini belki yazılı olarak
açmadık yeterince. |
We also have
shortcomings, that is to say, perhaps we did not propagate
enough in written form the reality of the Assyrian people |
Ama özünde buna da hizmet ettiğimizi vurguladım.
|
However, basically I also
stressed that we have paid attention to this. |
PKK, sadece Kürt ve Süryani
halklarının değil, bütün halkların çıkarlarını ve özellikle de
bölge halklarının çıkarlarını esas bir harekettir.
|
The PKK belongs not only
to the Kurdish or the Syrian people, but is a movement for the
interests of all people, and in particular a movement for the
fundamental interests of the peoples in the region. |
Başkan APO:
İsa hareketi gibi bir tarz mi
desem, yani bir insanlık hareketidir. |
Chairman APO:
If we say that it is a kind of
movement like that of Jesus, that is to say a humanist movement.
|
N.U.:
Başkanım, bunu arkadaşlara anlattım. |
N.U. (Numan Uğur):
My chairman, this I already told
the friends. |
Başkan APO:
Anlamadılar mı? |
Did not they understand?
|
N.U.:
Anlanmadılar değil de, PKK olayını
şimdiye kadar tanımıyorlardı.
|
It is not a question of
not understanding, until now they were unknown with the issue of
the PKK. |
Başkan APO:
Tamamıyla bir insanlık hareketiyiz biz.
|
Chairman APO:
In its totality we are a humanist movement. |
Page. 19, Column 4 |
N.U.:
Öz kavranılmamış. |
N.U. (Numan Uğur):
They do not understand the essence
of it. |
Başkan APO:
Eksikliktir bu. |
Chairman APO:
This is a shortcoming. |
N.U.:
Doğru, bu eksikliktir. |
N.U. (Numan Uğur):
It is true, it is a shortcoming. |
Onların kasdı bir de, madem Asuriler var diyoruz, niye
gazetelere yazılmadı. |
They firstly want to say,
if we (= PKK) say that the Assyrians do exist , why did they not
write in the newspapers? |
Başkan APO:
Ben kırk defa Asuriler vardir diyorum.
|
Chairman APO:
I say forty times that the
Assyrians do exist. |
PKK bunu söylemiştir.
|
The PKK has stated this.
|
N.U.:
Gayet tabii başkanım. |
N.U. (Numan Uğur):
But of course my chairman. |
Mesele budur.
|
That is the matter.
|
Vurgulasın diyorlar, yazılacak zaten ve vardır da……
|
They (=PKK) should emphasize,
the (=ADO) say, it will be written anyway and it does exist….. |
Başkan APO:
Gayet tabii. |
Chairman APO:
But of course. |
Yani şimdi gitsinler Cezire’de söylesinler, ben böyle demişim. |
That is to say, they
should go to Cezire and say that I have said this. |
Eğer halk kabul etmediyse,
tek bir kişi bile kabul etmezse, gelsinler söylemiştir.
|
If the people do not
accept this, even if there is one person who do not accept, let
them come and say. |
ADO:
Yazılsın, yazıya dökülsün.
|
A.D.O:
Let them write, let (the ink) be
poured on the writing. |
Bu söylenenleri, Kürt halkı
da, Suryani halkı da bilsin, bu gerçekleri görsün.
|
Let the Kurdish people,
let the Syrian people hear what has been told, let them see this
reality. |
Başkan APO:
Kendiniz yazmalısnız; dergilerrimiz,
gazetlerimiz açik. |
Chairman APO:
You should write, our magazine,
newspapers are open (for you). |
İstenildiği gibi zaten yazılıyor.
|
It will be written anyway
in agreement with your wishes. |
ADO:
Biz yazıyoruz. |
A.D.O:
We write. |
Birey olarak biz de
yazacağız. |
We also will write
separate. |
Bizim istediğimiz PKK’nin veya Parti Önderliğinin bizlere bakış
açısı nedir; bu yazılı bir biçimde açıklansın.
|
What we want to know is
the view of the PKK or the leaders of the party to our people,
let them unfold this in written form. |
Halkımız bundan çok
etkilenir, cesaret alir. |
Our people would through
this be very much influenced, it would take courage. |
Page. 19, Column 5 |
Başkan APO:
PKK adına sen yaz N.U.
|
Chairman APO:
On behalf of PKK you may write
N.U. (= Numan Ugur). |
Bunu parti kararı haline getir. |
You should carry out here
the decision of the party. |
Birlikte yazın, biz karar haline getirelim.
|
Write together, we will
carry out the decision of the party. |
Bu konunda sorum yok, o halledilir. |
This issue is beyond
doubt; there will be taken care for it. |
A.D.Ö:
Biz de kendimizi daha da açacağız ve bu anlamda
biz, Kürt halkıyla iç içe yaşamaktan sadece mutluluk duyarız. |
A.D.O:
Also we will become more transparent in this regard, the only
thing we want is to live in happiness with the Kurdish people. |
Şu ana kadar Kürt
çevrelerden açıklık görmediğimiz için hep kapalı kaldık.
|
Because until now we did
not see openness from the Kurdish side, everything remained
closed. |
Başkan APO:
Herşey karşılıklı gelişir.
|
Chairman APO:
Everything is contradictory. |
A.D.Ö:
Bazı Kürt çevreleri bize yazılarında hep Kürt,
Arap, Müsülman veya Hıristian diye hitap ediyorlar: Asuri
gerçekliğini gözardı ediyorlar. |
A.D.O:
In some Kurdish environments we are being labeled as Kurds,
Arabs, Muslims or Christians: They ignore the authenticity of
Assyrians. |
Başkan APO:
O eskidir, bizi etkilemez. |
Chairman APO:
That is old, we are not amenable to that. |
Tarih yeniden yazılıyor. |
The history will be
rewritten. |
ADÖ:
Eski ilişkiler pek sevindirici, güçlendirici değildi.
|
A.D.O:
Old relations were not only joyful, strengthened. |
Başkan APO:
O tarih en az sizin kadar, bizim için de öyle
kötüydü. |
Chairman APO:
That bad history for you
was at least as bad as for us.
|
A.D.Ö:
Bizim dileğimiz şimdiden sonraki dönemde artık
olaylar netleşsin, anlaşılsın ve bu halklar birbirini anlasın.
|
A.D.O:
Our wish from now on and the coming time is that the events
should be clarified, let them understand and let these people
understand each other. |
Bu halklar birbirlerine
saygı duymazlarsa birlikte de yaşayamazlar.
|
If these people do not
respect each other, they also will not live together. |
Başkan APO:
Gayet tabii. |
Chairman APO:
But of course. |
A.D.Ö:
Bu halklar birbirine saygı duymazsa, zayıf olan
yine ezilir. |
A.D.O:
If these people do not respect each other, the weaker one will
be crushed. |
İsteğimiz şudur: PKK, bizim halk gerçekliğini kabul ettiğini
yazılı bir biçimde de ifade etsen.
|
What we want is this:
That the PKK the authenticity of our people recognizes in the
form of a written statement. |
Başkan APO:
Kabul etmek ne demek? |
Chairman APO:
What does it mean recognizing? |
Bizde öyle birşey yok. |
There is no such thing
as recognizing with us. |
Sonuna kadar kabul ediyoruz. |
Until the end we
recognize. |
Yazılarımızda da yayınlanmış.
|
It is also been published
in our publications. |
Halk olark Asurileri hiçbir zaman inkar etmemişiz.
|
We never denied the
Assyrians as a people. |
Bu yazılarımızda çok yer almıştır.
|
This got plenty of
attention in our publications. |
N.U:
Başbanım, ben şunu diyebilirim: PKK olarak biz
de ADÖ.’Yü şimdiye kadar pek tanımıyorduk
|
Numan Uğur (N.U.):
My chairman, I can say this: Until
now we, as PKK, did not know ADO well. |
Karşılıklı ilişkiler
gelişmeli ki, biz de birbirimizi doğru tanıyalım. |
To avoid that the rise
of misunderstandings, we should learn each other better. |
Başkan APO:
Tabii… |
Chairman APO:
Of course…. |
Page 19, Column 6 |
A.D.Ö:
Bu açıklamalardan sonra halkımız kesin güven
duyacaktır. |
A.D.O:
After this openness, for sure our people will sense more trust.
|
Bizim açımızdan da fazla
sorun kalmaz. |
After our explanation,
there will be no problems anymore. |
Bu temelde de halkların
kardeşliği sağlanır. |
At this moment the
brotherhood between (the two) nations is being entrenched. |
Başkan APO:
Gayet tabii. |
Chairman APO:
But of course |
Bu örgüt ve mücadele
işidir. |
This is the task for the
organization and the struggle. |
Kendiliğinden olmaz. |
It will not happen out
itself. |
Ben, düşmanla mücadele
ettiğim kadar Kürt gericiliğiyle mücadele ettim.
|
I have struggled with
the enemy just as long as with the Kurdish reactionary forces. |
Benim bu konudaki mücadelem
meşhurdur. |
My struggle in this
matter is famous. |
Halen de Kürtleri
hazırlamak için çok büyük bir savaş geliştiriyorum.
|
To prepare the Kurds,
now I am waging a great war. |
Biz tarihte halkların
gerceğini inkar eden, onlara birbirine karşı kışkırtan içte ve
dişte ne varsa, hepsini silip süpürmeyi hedefleyen bir
hareketiz. |
We are a movement with
the aim to mop down everyone die deny the authenticity of the
history of the people, who cause hatred within our people in
aboard as well as in home, and incite the people against one
another. |
PKK olayını kısaca
anlamanız gerekiyor. |
It is necessary to
explain to you in short the issue of the PKK. |
Çok yepyeni bir hareketiz.
|
We are a quite fresh
movement. |
Çoğu bizi peygemberlere
benzetiyor, yani “ Bu peygambersel bir çıkıştır “biçiminde
değerlendiriyor. |
The majority compares us
with prophets, that is to say, “ this prophecy is being
explained” in the form of exodus. |
Ben Halep’ teki o Süryani Metropolik sayın Yohanna’ nın
sözlerine de değer biçiyorum. |
I value very much the
words of the in Aleppo living Syrian metropolitan Mr. Yohanna. |
Bilimyorum onu seviyorlar
mı, sevmiyorlarmı; o ayrı. |
I do not know whether he
is appreciated or not, that is another issue. |
Fakat benim için değerli
biri. |
However, in my view he
is one
of the most esteemed. |
“Sizin eylem” diyordu, “Hz. İsa’nın eylemine benziyor.”
|
He said “ Your movement”,
resembles “ to that of Jesus”. |
“Hizmet etmede, barışi
sevmede bu böyle“ diyordu. |
He said, “ Thos who do
not serve, do not love peace”. |
Daha sonra benim için
gazetlere manşet attılar ve “ APO kendini İsa’nın yerine
koyuyor” diyorlardı. |
After this they depicted
me in newspaper headlines as “APO puts himself in place of
Jesus”. |
Tabii halk bana çok
güvendiği için |
Of course because of the
fact that the people put a lot of trust in me. |
Yani bu bile dostluk için
ne kadar değerli birşey ifade ettiği açıktır. .
|
That is to say, even for
friendship this is obviously very important matter. |
İşte bu konuda herhangi bir
tereddüt duyulmamalıdır. |
In this issue there
should not be a slightest doubt. |
Bizim devrim geliştikçe en ufak bir sorun olmaz. |
If we succeed in our
revolution, there will be no slightest problem. |
Gittikce daha fazla diğer
halklar gerçegi de bu işe girecek ve rolünü oynayacaktır.
|
There will be also more
and more the authenticity of other people be involved with this
issue and will play their role. |
Yalnız dar- milliyetçilik
de tehlikelidir. |
Only restricted form of
nationalism is dangerous. |
Milli gerçeğe saygılıyız.
|
We respect the ethnic
reality. |
Milli kültürü oldukça
korumalıyız, geliştirmeliyiz. |
If there is a ethnical
culture, we have to protect this, to promote. |
Fakat bundan halkların
birbirini küçümsemesi ve inkar etmesi gibi bir sonuç
çikartılmamalı. |
However this should not
lead to the result that peoples deny and despise each others.
|
Yugoslavya’da, Bosna-
Hersek’ – te görüldüğü gibi olmamalı. |
It should not become
like in Yugoslavia, Bosnia – Herzegovina. |
Birbirini etnik olarak
temizleme gibi çok kirli bir duruma asla girilmemeli. |
It should never become
such a dirty situation that people ethnic cleanse each other. |
Tam tersine halkları,
birbirini zenginleştiren gerçekler olarak değerlendirmeliyiz:
halklara öyle değer biçmeliyiz. |
It should exactly be
other way around, they should serve as enrichment to each
others, value each others authenticity: We should educate the
peoples in this way. |
Iç içe yaşama, karşı
karşıya gelmenin değil birleşmenin nedeni olmalıdır. |
Living among each others
does not mean stand against each other, unification in an
alliance should take place. |
PKK bu konunda hazırlıklı
bir harekettir. |
In this regard the PKK
is a movement which is ready. |
En ufak bir milli fark,
eşitsizlik gözetmez. |
Slightest ethnical
difference, inequality should not occur. |
Arkadaşların etkilendiği o
geçmiş Kürt milliyetçiliği oluyor, o Kürt beylerinin
zorbalıkları oluyor. |
The former Kurdish
nationalist was the oppressor (of our) friends, those who
becomes dictator of the Kurdish leaders. |
Biz sizlerden daha fazla
onlara karşıyız. |
We oppose them more than
you do. |
Ve biz yalnız sözde değil,
her yönden onlara karşı büyük eylem gerçekleştirdik
|
And we are doing that
not with words only, we have realized a great movement against
them. |
Bu konuda çok kararlıyız. |
In this matter we are
very determined. |
Halkların tarihinde çok
kötü rol oynayanların, hain ve işbirlikçilerin tasfiye edilmesi
mücadelesinde çok kararlıyız. |
We are very determined
in our struggle against them who played very bad role in the
history of the people, and cleaning of traitors and
collaborators. |
Mücadele biraz yaşanırsa,
bu görülür. |
If the struggle arises a
bit, it will become visible. |
Şunu unutmamak gerekir;
mücadelede biz başarmadıkça, ne sizin halk gerçeğiniz olur ve ne
bizim halk gerceğimiz olur. |
We should not forget
this, if we do not succeed in the struggle, the reality of your
people as well as the reality of our people will not be
realized. |
Biz gerçekten halklar
gerçeğini mücadeleyle kazanıyoruz. |
Indeed by means of the
struggle we bring about the authenticity of the peoples. |
Bu kanıtlanmıştır.
|
That has been proven. |
Tekrar, oldukça olumlu buldum gelişinizi ve bu bir başlangıc
olabilir., |
Again, I welcome your
coming with friendliness, positive and it may result in a new
begin. |
Bundan sonra ilişkileri çeşitli düzeylerde geliştirmeliyiz.
|
After this we should
develop the ties on various levels.
|